23 Kasım 2008 Pazar

masum,amatör bir yazar

İnsan bir o kadar anlaşılmaz bir o kadar da garip bir varlık .kimi zaman kapalı bir kutu gibi oluveriyor içindekileri saklıyor,dışarı yansıtmıyor .kimi zamanda döküyor içindekilerinin tümünü,yansıtıyor benliğini tüm çıplaklığıyla.

Ruhunun güzelliğini herkese açmıyor kanının kaynadığına gösteriyor tüm sıcaklığını. Birden bire soğukluğunu gösterip elinin tersiyle itebiliyor da karşısındakini. içinin ısınmadığı kişiyle hiç yüz göz olmuyor. Saygı sınırları içerisinde yaklaşıyor herkese. Sevmek kavramının kutsallığını içinde yaşıyor,yaşatıyor ve ona göre davranıyor.Doğallık,içtenlik,samimilik duyguları içine işlemiş ama dışarı yansıtmasını da çok iyi biliyor.Bazen bir meleğe dönüşüyor bazıları için.iyilik meleğine..bazıları içinde belki uyuz bir mahlukata.bilinmez… Ama bildiği tek bir şey var değişken, dengesiz, kararsız birine dönüşebiliyor.bir anda saçmalayabiliyor her insanda olabileceği gibi.yeri geliyor çılgınca eğleniyor,kahkahalara boğuluyor,içiyor,kendinden geçercesine dans ediyor.hayatı dolu dolu yaşayan biri oluveriyor. Zaman zaman yalnızlığın sessizliğine gömülerek ruhunu dinlendiren şarkılarla nefes almaya bırakıyor kendini.Küçük kırmızı odasında loş ışığın arkasına saklanmış masum,küçük,amatör bir yazar…belki de son zamanlarda onu en iyi tanımlayan cümle bu…Kimseyi incitmek istemeyen,kendinden çok başkalarını düşünen iyi kalpli küçük bir kız işte.yerine göre değişiyor.bu küçük kız bazen büyümüş,olgunlaşmış bir kadına da dönüşebiliyor.kimi zaman durgun sularda yüzüyor,kimi zamanda dalgalı serin sulara bırakıyor kendini.tehlikenin kucağına bırakıyor kendini. Her şeye rağmen kişiliğiyle bütünleşmiş dışarıya kendini olduğu gibi yansıtan bir insan olarak gösteriyor kendini.

Bu insan ne siz,ne bir başkası…bu insan küçük,amatör kızın ta kendisi.bu kişi ruhunun güzelliklerini yaşamına yansıtmış,içindeki samimi duygularla etrafına neşe saçmaya çalışan bir ben.

9 Kasım 2008 Pazar

Ölüm ve yaşam çizgisi

Bir ip cambazından farkımız yok aslında.ip cambazı gibi dimdik ayakta durmaya çalışıyoruz hepimiz.Yürüdüğümüz yolu başarıyla sonlandırmak,düşmeden,yıkılmadan yaşamak bütün istediğimiz.Yanlış bir hareketle yere çakılan bir ip cambazı gibi en ufak bir hareketle ölümü tadabiliriz birden.Hiçbir şeyin garantisi olmayan şu hayatta ne zaman ölümle karşılaşacağımızı bilemeyiz.ölümle yaşam arasındaki ince çizgide buluveririz kendimizi birdenbire.Bu küçük bir çocukta olabilir,genç bir kız da,yaşlı bir adam da.Hayat bize bazen kötü süprizler yaşatır ve o çizgide ölüm galip gelir yahut tam tersi.konu ölüm olunca bilinmezlikler devreye girer.Her canlı ölümle yüzleşecektir zamanı geldiğinde.Ama bu zamanın bilinmezliği aşikardır.Bu ölümlü dünyada yapmamız gereken tek şey hayatı dolu dolu yaşamak,yaşamdan zevk almak,düşmemek,yıkılmamak, dimdik ayakta durmak.Tıpkı bir sirk cambazı gibi.Aklımıza bir an bile olsun ölüm sözcüğünü getirmemek,aklımızdan o kavramı çıkarmak.Zaten zamanımız gelmişse er yada geç tadacağız.Acı içinde ya da huzurlu bir şekilde yumacağız gözlerimizi.bu hayattan yok olup, gideceğiz sonsuzluğa.Allahtan başka kimsenin bilemeyeceği bir şey için endişe edeceğimize,ona kafa yoracağımıza bir gün daha nasıl mutlu olabilirim,bugün neler yapabilirim diye düşünmeliyiz sadece.gözlerimizi karanlığa gömmeden yaşadığımız her anın kıymetini bilmeli ve ona göre yaşamalıyız.yarın yolda yürürken herhangi bir arabanın gelip bize çarpmayacağı ne malum,birdenbire kalp krizi geçirmeyeceğimiz ne malum.dediğim gibi hiçbir şeyin garantisi yok bu hayatta.herhangi birini öldürmeye çalışan adamın silahından çıkan kurşun size isabet edebilir ,her şey olabilir.ama bunları düşünmeye kalkarsak deliririz.Her an bana ne olacak diye bir endişeyle yaşamak kafayı yedirtir insana.ölümcül bir hastalığa da yakalanmış olabilirsiniz.sadece sizin başınıza gelmiyor bunlar ilk önce düşünmeniz gereken şey bu olmalı. Milyonlarca insanın yaşadığı bu dünyada insanlar nelerle yüz yüze geliyor.bir tek siz değilsiniz acı çeken bunun farkına varmalısınız.Ve sadece pozitif düşünceyle yaklaşmalısınız her şeye.Fenayım,öleceğim,bir ay sonra sağ kalır mıyım diye düşüncelere gireceğinize nasıl hayatta kalabilirim,bunla nasıl baş edebilirim?diye sormalısınız kendinize ve yapmalısınız elinizden geleni.Umut denen şeyi arkanızda bıraktığınız sürece hiçbir yolu başarıyla geçemezsiniz.hayattan bıkmak yolun yarısında vazgeçmektir her şeyden. Ve siz her şeye rağmen Allahın size sunduğu bu hayatı zamanınız dolana kadar en güzel şekilde geçirmeye çalışmalısınız.O zaman belki yarın,belki 1 yıl sonra belki de 10 yıl sonra kim bilebilir?siz her şeye rağmen zamanınızı huzurlu bir şekilde geçirmenin yollarını aramalısınız.Zaman beklemez geçer gider.her geçen zamanın kıymetini bilerek,sevdiklerinizle mutlu dakikalarınızı paylaşmalısınız.Ölüm dediğin sonsuza yolculuktur. hepimiz gün gelecek o sonsuzluğa hapsolacağız.Ama bunu düşünerek kendimize acı çektirmek yerine mutluluğa odaklanmalıyız.Gerçek hayattaki mutluluğa…

2 Kasım 2008 Pazar

lunaparkta yolculuk


Rengarenk elektrikli oyuncakların ve heyecanlı kalabalığın ortasında bulmuştu kendini Felicia. Herkes bir koşuşturmaca içinde, gülümseyen yüzlerle dolanıyordu etrafta .Bu, lunapark havasının etrafa yaydığı mutluluk kokusu olmalıydı.O gün herkes bir günlükte olsa farklı rollere girmişti sanki.Herkes kendi benliğini bir kenarda bırakmış ,sadece anı yaşamaya odaklı ,atmıştı kendini lunaparkın büyülü ve renkli dünyasına.Felicia da onlardan biriydi.Tüm gününü bu eğlence diyarında, dolu dolu geçirmeye odaklamış ve soluğu burada almıştı.Hangisinden başlasam diye kısa bir düşünme anından sonra kamikaze de karar kılmıştı.Her bir dönüşte beyin sarsıntısı,bir kendine gelme hissiyatı içine girerken bir yandan da havada uçuyor olmanın keyfiyle çığlıklar atıyordu.tepede çakılı kalmanın verdiği korku da vardı bir yandan.Birden fazla duyguyu aynı anda hissedebilmenin farklılığını yaşıyordu adeta.İndiğinde, dönen başının verdiği etkiyle sallandığını hissetti bir an. Ardından ilerlemeye devam etti.Oyuncaklarla dolu bir cennette olmanın hazzını alıyordu yeterince.ikinci durak çarpışan otolardı.Jetonunu aldı ,bir önceki turun bitmesini bekliyordu .kendi gibi yalnız olan birini kestirmişti gözüne ve hemen yanına atladı.Tur başlamıştı.Eğlence,çocukluk günlerine geri dönüş ve yabancılarla bir anlıkta olsa kaynaşma bu üç duygu yoğunluğunu birden yaşatan nadir oyunlardan biriydi şu bizim çarpışan otolar.Bol kahkaha,curcuna ve çarpışmanın bir araya gelmesiyle oluşan bir eğlencenin içindeydi Felicia.bir tane jeton daha,bir tur daha...sonraki durak dönme dolaptı.uzun zaman sonra ilk defa yalnız binecekti.Daha önce hep sevdikleriyle bindiği bu dönen oturaklarda bu sefer yalnızlığı tadacaktı.Gözünü yumup geçmişe dalacaktı belki de.Dönen oturaklar havayla buluşurken Felicia'nın gözler yavaş yavaş kapanmaktaydı.Geçmişe gezintinin ilk dakikalarında olmalıydı.Eskiye ait her şey kare kare gözünde canlanıyor,sanki o anları yaşıyordu. Babasının elini bırakmayan küçük kızın lunaparktaki koşuşturması,ilk sevgilisiyle bindiği unutulmaz gondol keyfi,arkadaşlarıyla birlikte keyif çığlıkları attığı kamikaze.Zaman yolculuğunda gibi hepsinden teker teker geçmekteydi.Uykuya dalış değil resmen geçmişte yolculuktu onunki.Dönen dünyanın durduğunu hissetmeye başladığı anda gözlerini açmıştı.Gözlerini açtığında hissetmişti yalnızlığın yaşattığı hüznü.Tek başınalığın acımasızca dokunuşu bedenini alt üst etmeye yetmişti.birden bire bardaktan boşalırcasına yağan yağmur yüzüne bir tokat gibi indi.Neşe içinde geldiği bu lunaparktan hüzün yağmurlarıyla ayrılıyordu Felicia.