Sessizliğin hakim olduğu ıslak gecelerden biriydi.Birikmiş su damlaları yerleri öpüyor ,bedenlerde görünmeyen izler bırakıyordu.her bir köşeden hissediliyordu yağmurun getirdiği hüzün,kasvet,kimisine göre de huzur…sokağın her yanı zifiri karanlıktı;ancak biraz ilerleyince farkedebilmişti sokak lambasını Yağmur.Yanında da eskimiş bir bank durmaktaydı bir de bir siluet.meraklı gözlerle banka doğru ilerledi .yanaştığında gizemli siluetin gözleriyle karşılaştı.Islanan bedenine aldırmadan,sakince oturan bir kızdı.onu gecenin bu saatinde buraya sürükleyen şey neydi acaba?kim bilebilirdi ki?
Yağmur onun yanına oturmakla oturmamak arasında kararsızlık yaşarken kendini bir anda bankta buldu. Karşısında duran kız suyu anımsattı ona ...Su gibi berrak,saf ve temiz ..ve olmasını düşündüğü gibi değildi.Yalnızlığından sıkıntı duyan bir hali yoktu .Merhaba diye söze başlamıştı delikanlı.Kız ise bir anlık şaşkınlığın ardından aynen karşılık vermişti.Gecenin bu vaktinde bu meçhul sokakta işiniz nedir bayım? diye bir soru gelmişti Su’dan. Yağmur “esas sizin işiniz nedir ben daha çok merak etmekteyim” diye karşılık verdi.yoksa sizde benim gibi Yağmurlu gecelerde yalnız dolaşmayı seven,bedenini ıslatan yağmur damlalarıyla ruhunu temizleyen,sıkıntılarından arınan,boş sokakları tercih eden ,nadir rastlanan kişilerden misiniz diye ekledi.Evet aynen o kişilerdenim.Yoğun iş temposu,kalabalık,gürültülü bir hayatın içinde bir oraya bir buraya savrulurken arada bir nefes almam gerektiğinin farkına vararak atıyorum kendimi buralara.yüzüme yediğim ıslaklıkla uyuyan ben uyanıyor adeta diye cevaplamıştı Su.
Dediği gibi hayatın her anında farklı bir koşuşturmaca yaşarken yorgun düşüp ruhumuzu dinlendirmemiz gereken anlar oluyordu.Su ve yağmur bunu en iyi şekilde yapıyordu.kimimiz garipsese de onlara huzur veren şeylerden biriydi işte bu.
Yağmur:biraz yürüyüşe ne dersiniz Su hanım?
Su: harika olur
Yağmur:öyleyse muhabbetimize ufak bir gezintiyle devam edelim
Su:hay hay efendim
Bir yandan muhabbet,bir yandan gezinti,keyifli dakikalar.O gece her ikisi içinde farklıydı.Alışkın oldukları yağmurlu gecelerden biri değildi O gün.Her zaman tek kişilik olan oyunlarına bir konuk oyuncu eklenmişti,beklenmedik bir misafir.Ve bu misafirlik ikisine de iyi gelmişti..Günlük yaşamın stresinden uzak,sessiz sakin bir gecede bir yabancıyla zaman geçirme.Farklılık işte buydu.Aynı şeylerden hoşlandığın biriyle geçirdiğin 1-2 saat işte keyif buydu.
Saat sabaha karşı 3’ü gösterirken gözlerde hafif hafif kaymalar başlıyordu.eve gitme zamanı gelmişti.Bu gece alışılmışlıkların dışında, rahatlatıcı ,keyif verici bir gece olmuştu.Yağmurda yürüyüş,bankta oturup gökyüzünü seyretmek ve daha fazlası…yolları ayrılırken ;
Yağmur : Belki bir başka yerde,başka bir gecede yine yağmurla su birlikteyken karşılaşabiliriz.
Su: Susuz yağmur olmaz.belki bu şehirde,belki başka bir yerde kesin birlikte oluruz.
23 Ekim 2008 Perşembe
Bir gün bir mekan
Sabahleyin yüzüme vuran güneşle , akşama doğru yanaklarıma çarpan serin rüzgarla karşılaşmıştım.gökyüzünde oynadıkları bir oyundu sanki bu.biri kendini gösterip kaçıyor sonra diğeri çıkıyor ortaya.anlık güneş,anlık esen şiddetli rüzgar.bir yandan içim ısınırken diğer yandan bedenim titriyor.burnumu içime çekerken bir yandan da üşümekte olan bedenimi mor şalımla örtüyorum.sağlam ve hızlı adımlarla evime doğru yol almış sıcacık odamda yorganın altına girmeyi hayal ederken aklımdan başka hin fikirler geçiyor.O ara telefonum çalıyor arayan kişi benim hin fikirlerimden birisini bana sunuyor.Ama olamayacağını söylüyorum.babamın yanından çıktığımı,eve gitmem gerektiğini söylüyorum telefondaki şahısa.kaçamak olarak Kadıköy deki buluşmaya bile uğrayamadığımı düşünüyorum bir yandan.Hastaneyle Kadıköy arası 5 dakikalık yürüyüş mesafesinde olmasına rağmen uğrayamadım.çünkü bizim pederin arkadaşının arabasında bulmuştum kendimi birden.Geçerken bizim kızı da bırakırsınız muhabbetine yenik düşmüştüm.bir anlık hepsini bir kenara atarak sıcacık oda hayaline geri döndüm.evde ruhuma masaj yapan müziklerim,başucumdaki bir fincan çayım ve bilgisayarım beni bekliyordu.ve tabiî ki sıcacık yorganım.bunlarla bütünleşmiştim son zamanlarda.kapıdan içeri girdiğimde evimde olmanın huzurunu yaşadım.toparlanma ve birkaç ufak işten sonra köşeme çekilmiştim.yanımda bir bardak çayım, fonda hoş tınılar ve yorganın altında bir ben.. herşey tam tarifteki gibiydi.penceremin camını sımsıkı kapamıştım yanaklarıma değen soğuk rüzgar beni vurmasın diye.panjurumu çekmiştim güneş beni bulamasın diye.loş ışığımla,sıcacık yorganımla ısınıyordum.nezlemi saymazsak gayet halimden memnundum.alışmıştım artık yalnızlığa o benden bir parçaydı artık.hatta arada bir özlüyordum onu.yalnızlığımdan ayrılıyordum bir müddet giriyordum kalabalığa.Arkadaşlara,dostlara,tanıdıklara kaçıyordum.
Eve geldiğimde üzgün ve sitemli bir şekilde bana bakan odamın duvarlarıyla karşı karşıya geliyordum. Benim yokluğumda kendini bir hiçmiş gibi hisseden duvarlar.Özlem dolu bakan boş beyaz sayfam nerde kalmıştın bu gece beni bu anlamsızlıktan kurtarmayacak mısın? Bu boşluğumu içindekilerle doldurmayacak mısın?hadi dök içindekileri diye fısıldıyordu sanki.özlediğimi ve özlendiğimi hissediyordum.ne kadar gariptir ki bu yalnızlık bana huzur veriyordu.kafamı dinlemek,içimdekileri boşaltmak,bir şeyler atıştırmak ruhumu ve bedenimi rahatlatıyordu.her gece en az 1 saatimi ayırdığım,kendimi rahatlattığım bir mekandı bu. somon rengi duvarlarıyla içimi renklendiren ,loş ışığıyla ruhuma romantik duyguları enjekte eden küçük,şirin oda.hayatımın her anına şahit,benimle beraber olan tek şey.Her hikaye her kurgu dönüp dolaşıp bu odaya bağlanıyor nedense.her zaman buradan bir kesitler katıyorum.kendimi anlatırken onu yok saymak olmazda ondan.bir anlık olsun,hep olsun fark etmez yanı başımda olan tek şeyle yine noktalıyorum yazımı.
Eve geldiğimde üzgün ve sitemli bir şekilde bana bakan odamın duvarlarıyla karşı karşıya geliyordum. Benim yokluğumda kendini bir hiçmiş gibi hisseden duvarlar.Özlem dolu bakan boş beyaz sayfam nerde kalmıştın bu gece beni bu anlamsızlıktan kurtarmayacak mısın? Bu boşluğumu içindekilerle doldurmayacak mısın?hadi dök içindekileri diye fısıldıyordu sanki.özlediğimi ve özlendiğimi hissediyordum.ne kadar gariptir ki bu yalnızlık bana huzur veriyordu.kafamı dinlemek,içimdekileri boşaltmak,bir şeyler atıştırmak ruhumu ve bedenimi rahatlatıyordu.her gece en az 1 saatimi ayırdığım,kendimi rahatlattığım bir mekandı bu. somon rengi duvarlarıyla içimi renklendiren ,loş ışığıyla ruhuma romantik duyguları enjekte eden küçük,şirin oda.hayatımın her anına şahit,benimle beraber olan tek şey.Her hikaye her kurgu dönüp dolaşıp bu odaya bağlanıyor nedense.her zaman buradan bir kesitler katıyorum.kendimi anlatırken onu yok saymak olmazda ondan.bir anlık olsun,hep olsun fark etmez yanı başımda olan tek şeyle yine noktalıyorum yazımı.
21 Ekim 2008 Salı
bu da düşünen kafanın bana sorusu
Sıcacık ve küçücük odamda uzanmış yatarken sere serpe, kafamda bir sürü düşünce,bir sürü soru.yaşamı anlamlı kılmak için napıyorum?kendimi geliştirmek için şu an napıyorum?Böyle mutlu muyum?Geçiştirmek,bir şeyleri ertelemek nereye kadar?....daha da uzayıp gidebilecek birsürü soru.hayalperestlikten gerçekçiliğe dönüşü hepimiz zaman zaman yaşıyoruzdur ve kendimizi sorguladığımızda bu ve bunun gibi binlerce soru gelir aklımıza.
Her gün aynı düzen, aynı sıradanlıkla güne başlarken, gün içinde olacaklar hakkında hiçbir fikrimiz yokken bırakıyoruz kendimizi bu kirli,garip,çalkantılı dünyanın ortasına.Belirsizlikler içine hapsolmuş, bir şekilde yolunu bulmaya çalışan,kurtulmaya çalışan insanlarız işte.Her şeyin arkasına saklanmış bilinmezlikler yolumuzu kesip karşımızda bitiveriyorlar.bilinmezliklerle kurulu bir düzenin içinde yolumuza devam ediyoruz.Bazen sıyrılıyoruz belirsizlikler bir son buluyor.Aynı düzene sıkışıp kalmış, elinden hiçbirşey gelmeyen yaratık gibi dolaşıyoruz bazen etrafta .Kendimizi geliştirmek için hiçbir çaba sarf etmiyoruz.Fakat bazılarımız da var ki ellerinden gelenin en iyisini yapıp başarılı adımlarla ilerliyorlar kendi alanlarında.Çoğumuz erteliyoruz yapmamız gerekenleri.Türk toplumu olarak böyleyiz zaten anı kurtarma amacıyla yaklaşıyoruz her şeye.Günü kurtarmak işimize geliyor belkide.Ama işleri uzun vadede düşünmek gerektiğini unutuyoruz.Aslında gayet iyi biliyoruz ama gerçeklerle yüz yüze gelmek hoşumuza gitmiyor.Bu nereye kadar böyle devam eder bilinmez ama her alanda bir günü kurtarma anlayışı içine giriyoruz.
Diğer taraftan yaşamı anlamlı kılma konusuna gelirsek eğer herkese göre değişen bir kavram olduğunu düşünüyorum.Herkesin zevkine,keyfine,kafa yapısına,düşüncelerine göre değişir yaşamın anlamlılığı ya da anlamsızlığı.bana göre yaşamımı anlamlandıracagını,hayatıma farklı şeyler katacağını düşündüğüm bir şey başkasına göre saçma gelebilir.Bu dünyada milyonlarca farklı beyin,farklı kafa yapısına sahip insan varken herkesin aynı şeyleri düşünmesi beklenemez tabi ki.Neyse konudan sapmaya başladığımın farkındayken yaşamı anlamlı kılmanın gerekliliğine dönmek istiyorum.Gidici olduğumuz bu hayatta her anımızı dolu dolu geçirmemizin gerekli olduğunu düşünmekteyim.Peki buna ne kadar bağlı kalıyorsun derseniz yarı yarıya demekle yetinebileceğim.Bu yüzden zaten gecenin bir vakti uzanmış yatağımda bu soruyu sorgulamaktayım.Her anı dolu dolu geçirmemin farkındayken,yaşamımı anlamlı kılacak şeyler varken peki neden yapmıyorum yahut yapamıyor muyum? İyice psikopata bagladığımı hissederken bir yandan da düşünüyorum cidden niye?her gün sabah akşam okul ev ikilisi arasında gidip gelirken,arada bir arkdaşlarla takılmaca yaşarken bu sorular aklımdan geçiyor mu hiç? Hayır.Çoğumuz belkide boş boş gidip geliyoruz saatlerimizi boşa harcıyoruz farkındamıyız belki evet belki hayır.ya da farkında olsak da bir şey yapıyormuyuz?arada bir birkaç köşe yazısı okuyup,birkaç sergi gezip,kültürümüzü arttıracak bilgiler edinip mi yaşamImızı anlamlandıracağız.onları zaten yapıyorum ama yine bir şey hissetmiyorum diyenlerde olabilir.yani bana sorarsanız yaşamını anlamlandırmak ne diye esas olarak hayatın her anından zevk almak,boşa yaşamadığını hissetmek,sana keyif veren şeylerle ilgilenmek vb.Ama yinede tam tanımı yapamamakla birlikte herkese göre değişebileceğini de belirtmek istiyorum.Kısacası herkesin hayatını anlamlandıracak bir şey vardır.kenarda köşede bir yerde sıkışmıştır biz fark edemiyoruzdur.Hayat elimizden kayıp gitmeden bulmalıyız yaşantımızdaki boşluğu dolduracak şeyi.Mutlu olacağımız adımlar atıp hayatımızı farkı yönlerde şekillendirmeliyiz.Sanıyorum ki o zaman böyle yatakta oturup bunları kös kös düşünmeye gerek kalmaz
Her gün aynı düzen, aynı sıradanlıkla güne başlarken, gün içinde olacaklar hakkında hiçbir fikrimiz yokken bırakıyoruz kendimizi bu kirli,garip,çalkantılı dünyanın ortasına.Belirsizlikler içine hapsolmuş, bir şekilde yolunu bulmaya çalışan,kurtulmaya çalışan insanlarız işte.Her şeyin arkasına saklanmış bilinmezlikler yolumuzu kesip karşımızda bitiveriyorlar.bilinmezliklerle kurulu bir düzenin içinde yolumuza devam ediyoruz.Bazen sıyrılıyoruz belirsizlikler bir son buluyor.Aynı düzene sıkışıp kalmış, elinden hiçbirşey gelmeyen yaratık gibi dolaşıyoruz bazen etrafta .Kendimizi geliştirmek için hiçbir çaba sarf etmiyoruz.Fakat bazılarımız da var ki ellerinden gelenin en iyisini yapıp başarılı adımlarla ilerliyorlar kendi alanlarında.Çoğumuz erteliyoruz yapmamız gerekenleri.Türk toplumu olarak böyleyiz zaten anı kurtarma amacıyla yaklaşıyoruz her şeye.Günü kurtarmak işimize geliyor belkide.Ama işleri uzun vadede düşünmek gerektiğini unutuyoruz.Aslında gayet iyi biliyoruz ama gerçeklerle yüz yüze gelmek hoşumuza gitmiyor.Bu nereye kadar böyle devam eder bilinmez ama her alanda bir günü kurtarma anlayışı içine giriyoruz.
Diğer taraftan yaşamı anlamlı kılma konusuna gelirsek eğer herkese göre değişen bir kavram olduğunu düşünüyorum.Herkesin zevkine,keyfine,kafa yapısına,düşüncelerine göre değişir yaşamın anlamlılığı ya da anlamsızlığı.bana göre yaşamımı anlamlandıracagını,hayatıma farklı şeyler katacağını düşündüğüm bir şey başkasına göre saçma gelebilir.Bu dünyada milyonlarca farklı beyin,farklı kafa yapısına sahip insan varken herkesin aynı şeyleri düşünmesi beklenemez tabi ki.Neyse konudan sapmaya başladığımın farkındayken yaşamı anlamlı kılmanın gerekliliğine dönmek istiyorum.Gidici olduğumuz bu hayatta her anımızı dolu dolu geçirmemizin gerekli olduğunu düşünmekteyim.Peki buna ne kadar bağlı kalıyorsun derseniz yarı yarıya demekle yetinebileceğim.Bu yüzden zaten gecenin bir vakti uzanmış yatağımda bu soruyu sorgulamaktayım.Her anı dolu dolu geçirmemin farkındayken,yaşamımı anlamlı kılacak şeyler varken peki neden yapmıyorum yahut yapamıyor muyum? İyice psikopata bagladığımı hissederken bir yandan da düşünüyorum cidden niye?her gün sabah akşam okul ev ikilisi arasında gidip gelirken,arada bir arkdaşlarla takılmaca yaşarken bu sorular aklımdan geçiyor mu hiç? Hayır.Çoğumuz belkide boş boş gidip geliyoruz saatlerimizi boşa harcıyoruz farkındamıyız belki evet belki hayır.ya da farkında olsak da bir şey yapıyormuyuz?arada bir birkaç köşe yazısı okuyup,birkaç sergi gezip,kültürümüzü arttıracak bilgiler edinip mi yaşamImızı anlamlandıracağız.onları zaten yapıyorum ama yine bir şey hissetmiyorum diyenlerde olabilir.yani bana sorarsanız yaşamını anlamlandırmak ne diye esas olarak hayatın her anından zevk almak,boşa yaşamadığını hissetmek,sana keyif veren şeylerle ilgilenmek vb.Ama yinede tam tanımı yapamamakla birlikte herkese göre değişebileceğini de belirtmek istiyorum.Kısacası herkesin hayatını anlamlandıracak bir şey vardır.kenarda köşede bir yerde sıkışmıştır biz fark edemiyoruzdur.Hayat elimizden kayıp gitmeden bulmalıyız yaşantımızdaki boşluğu dolduracak şeyi.Mutlu olacağımız adımlar atıp hayatımızı farkı yönlerde şekillendirmeliyiz.Sanıyorum ki o zaman böyle yatakta oturup bunları kös kös düşünmeye gerek kalmaz
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)